Günümüzde tüm dünyada hem kamu hem de özel sektörde bazen açık bazen de gizli sıkça karşılaşılan veya duyulan psiko-şiddet veya diğer bir tanımla mobbing, tüm kurumların ve dolayısıyla da toplumun önemli bir problemi haline gelmiştir. Örgütsel huzuru ve çalışma barışını tehdit eden mobbing sorunu kişilerin içinde yer aldıkları örgüte ve örgüt arkadaşlarına olan güven ve saygılarını azaltıp motivasyonlarını olumsuz yönde etkileyebilecek uyumsuzluklar yaşanmasına neden olur ve verimi düşürür. Uzun süreli mobbinge maruz kalma, kişilerde tükenmişlik hâli oluşturabilir. Mobbing; umutsuzluk, yılma, engellenme, tükenme ve hayal kırıklığı ile karakterize edilen bir tutum olup, ekonomik, psikolojik ve ruhsal olarak kişileri ve ardılında örgütleri ve toplumu da olumsuz yönde etkilemektedir. Üniversiteler önemli birer kurumudur ve diğer örgütlerde yaşanan sorunlara mobbing olgusu dâhil açıktır. Bir taraftan mesleğinin gereklerini yerine getirmeye çalışırken, diğer taraftan da ilkel toplumlardan günümüze kadar devam eden geleneksel ev işleri, çocuk bakımı ve benzeri işleri yapma zorunluluğu gibi rutin roller, kadın akademisyenlerin omuzlarına yüklenmiş görünmeyen bir emektir. İçinde bulunduğu zor koşullar gereği bir çok kadın akademisyen farklı nedenlerden mobbingle karşılaştıklarını dile getirmektedir. Buradan hareketle çalışmanın amacı, İstanbul ili içinde devlet üniversitelerinde çalışan kadın akademisyenlerin mobbing ve tükenmişlik algıları arasındaki ilişkiyi yapısal eşitlik modeli yardımıyla ortaya koymaktır. Toplam 285 kadın akademisyen için analizler gerçekleştirilmiş, mobbing ve tükenmişlik arasında güçlü ilişkiler belirlenmiştir.